top of page
EMİL CİORAN: KÖTÜ DEMİURGOS

EMİL CİORAN: KÖTÜ DEMİURGOS

BURAK HAVA

29 Mart 2024

“İstisnai birkaç durum hariç, insan iyiye eğilimli değildir. Hangi tanrı onu iyiliğe sevk ederdi ki? Kötülükle lekelenmemiş en küçük bir eylemde bulunabilmesi için kendini tutması, kendine gem vurması gerekir.."

Düşüncelerim ve inançlarım birbiri ile uyuşmuyor.


Aslında insanın kötüye eğilimli mukadderatını nasıl gerekçelendirmemiz gerektiğini hala bilmiyorum. İnsanın tamamen iyi, dürüst ve ahlaklı kalmasının bu derece zor ve insanı zorlayan bir gerçeklik içermesinin sebebi nedir? Tanrı hakkında olumlu yahut mantık melekesinden bir zerre geçebilecek iyimserliği, küçük bir haklılık payını, az da olsa tutunacak bir dalı bulabilmek mümkün değil. Peki gerçekten yaratıcımız hakkındaki bağıntıları olgusallaştırmalı mıyız? 


“İstisnai birkaç durum hariç, insan iyiye eğilimli değildir. Hangi tanrı onu iyiliğe sevk ederdi ki? Kötülükle lekelenmemiş en küçük bir eylemde bulunabilmesi için kendini tutması, kendine gem vurması gerekir. Bunu her başardığında da yaratıcısını kışkırtır, küçük düşürür. Hani olur da artık çabayla ya da hesap kitapla değil, doğası gereği iyi olmayı becerirse, bunu yukarıdakinin dalgınlığına borçludur. Evrensel düzenin dışına yerleşir, hiçbir ilahi planda öngörülmemiştir. İyi insanın varlıklar arasında hangi yeri kapladığı pek anlaşılmaz, böyle biriyse bile. Acaba bir hayalet midir?”


Bahsettiğimiz şey sanki insanı doğru yola iletmek üzere uyarılar ve uyarıcılar, kitaplar ve peygamberler gönderen ve insanın kurtuluşunu uman bir kadir-i mutlak değil de, neredeyse yoldan çıkmamız için, direnişimizden hoşlanmayan, devam ettirdikçe daha kötüye eğilimli bir mukadderatı tasarlıyor gibi görünen bir varlık gibi görünüyor. Hatta öyle ki insandaki kötülük es kaza biraz daha fazla olsaydı, insan nesli bu zamana kadar gelme başarısına sahip olamaz, silinir giderdi. Bu kötülük istencine bilinçli olarak ince ayar çekilmiş gibidir.  


Meillassoux, insanların Tanrı'ya karşı sahip olabileceği dört temel tutum olduğunu söylüyor. Birincisi, Tanrı'ya var olduğu için inanabiliriz. Bu klasik teist tutumdur ve Dostoyevski'nin örneğini kullanırsak, çocukların köpekler tarafından yenmesine izin veren bir Tanrı'ya inanmanın ahlaksızlık ve küfür olacağı gibi basit bir nedenle reddedilir. İkinci olarak, var olmadığı için Tanrı'ya inanmayabiliriz: klasik ateist tutum. Ancak bu üzüntüye, kinizme ve insan kapasitesinin büyüklüğünü küçümsemeye yol açar. Daha karmaşık olan üçüncü seçenek ise Tanrı'ya var olduğu için inanmamaktır: başka bir deyişle, yeryüzündeki kötülüklerden sorumlu tutulması gereken kişi olarak Tanrı'ya karşı isyan halinde var olmaktır. Buradaki örnekler, Melville'in Moby-Dick'indeki Kaptan Ahab'ın daha insani figürüne ve Werner Herzog'un daha da yeni sloganı olan "Her insan kendi için, Tanrı herkese karşı" sözüne kadar uzanabilir. Geriye sadece dördüncü seçenek kalıyor: Tanrı'ya var olmadığı için inanmak. Meillassoux, dördüncü seçeneğin artık denendiğini ve dördü de belirlendiğine göre artık seçim yapmamız gerektiğini söyleyerek kapatıyor.


Gnostikler, fiziksel dünyanın ve insan bedeninin kötülüğün kaynağı olduğuna inanırlar. Bu inanışa göre, gerçek ve saf ruhani dünya, bu dünyanın ötesinde bulunur ve Demiurgos tarafından yaratılan madde dünyası insanın gerçek doğasını sıkıştırdığı bir tuzak olarak görülür. Demiurgos, bazen "dünya yaratıcısı" veya "evrenin mimarı" olarak da adlandırılır. Yine gnostik inançlar da (modernitenin sekülerleştirdiği gnostisizmden bahsetmiyorum.), Demiurgos, iyi tanrı tarafından yaratılmış olsa da, tanrının eksik veya kusurlu bir yansıması olarak kabul edilir. Bu nedenle, Demiurgos genellikle kötü veya sınırlı bir varlık olarak algılanır. Demiurgos kavramı, Platon'un "Timeos" diyaloğunda da bulunabilir. Platon'un anlattığından farklı bir şekilde yoruluyorum. (Platona göre aksine çok hayırseverdir) Bu yazının konusu ise tamamen üçüncü seçenektir.


“İyi tanrının, yaratım skandalında parmağı olduğuna inanmak zor, imkansız. Her şey onun bu işte payı olmadığını, yaratımın vicdansız bir tanrıdan, kusurlu bir tanırdan kaynaklandığını düşündürüyor. İyilik yaratmaz; Hayal gücünden yoksundur. Ya da ne kadar baştan savma olursa olsun bir dünya meydana getirmek için hayal gücü gerekir. Hiç olmadı, iyilikle kötülüğün karışımından ortaya çıkabilir bir eylem veya bir eser. Ya da bir evren. Bizimkinden yola çıkarsak her halükarda yaratımın ucu kolaylıkla şerefli bir tanrıya olduğu kadar şüpheli bir tanrıya da çıkabilir.”


Demiurgos her nasıl ki ex nihilo şekile zuhur etti ise, İyi tanrı da kuşkusuz yaratmak için donatılmamıştır. Her şeye sahiptir, kadir-i mutlaklık hariç. Zafiyetleri ile büyüktür ve zahire bakan insanın mutlağıdır. Buna karşılık deruni insan yaratımı rahatsız edici bir ayrıntı, faydasız, hatta zararlı bir hadise olarak görünür. Fakat onu haksız çıkarmak üzere bir şeyler icat etmemiz gerekirdi. Eğer bunlardan hiçbirini beceremiyor isek isteklerimizle kendisini boğmak yerine, isteklerimizi boğan yeni ve türlü inanç sistemleri geliştirmeliydik. Keza bunda başarılı olduğumuzu, sebepsiz ağlayışlarımızdan anlayabiliriz. Çünkü “Her dini tecrübe Demiurgos’un egemenliğinin bittiği yerde başlar. “


Birileri yüce ama aciz bir tanrıya, bazıları Demiurgos’a başkaları ise şeytana inanmaya mahkum, ne ululamalarımızı ne de küfürlerimizi seçiyoruz. Şeytan, Demirurgos’un temsilcisi, elçisi, bu dünyada onun işlerini yürütüyor. Saygınlığına ve adına bağlı dehşete rağmen yalnızca bir idareci, yalnızca aşağı bir göreve, tarihe memur bir melek. Demirgous’un hükmü başkadır. O olmasa çetin sınavlara nasıl göğüs gererdik? Aşikar yetersizliklerimiz karşısında, sımsıkı ona tutunuyor, var olmak için bile ona yalvarıyoruz.


Aslında evet, kötü Tanrı Demiurgos hiç olmadığı kadar yararlı bir tanrıdır da. Her nefret biçimi son çare olarak ona karşı yöneltilir. Bu kadar yaygın bir adaletsizliğin yalnız insan işi olduğu nasıl kabul edebiliriz? Alçaklığımızın kaynağını kendimizden olabildiğince uzağa yerleştirebilmek kadar bize hoş gelen, bizi ayakta tutan şey yoktur.  Gecede aydınlanmanın miracın marifet ve hakikatin sırrı ancak otonom bir tanrıyı anlamaya çalışmakla mümkün olabilirdi. Çünkü Tanrılar ile (ya da Demirgous’un hokkabazları ile) tanışmış hemen her uygarlık bahtını kaybetmiştir. Hüznün ya da yıkılışımızın tanrıyı ilgilendirmediğini anlamak büyük bir kayıtsızlık ve ihtiraslı bir edeb gerektirir. Kayıtsızlık bizi şeylerden, edeb ise aşağılanmaktan  korur. 


Tanrı'nın kötülüğün meydana gelmesine izin vermesinin ahlaki açıdan yeterli bir nedeni olduğunu iddia eden Plantinga gibi teistlerin görüşlerine katılmak bana pek mantıklı gelmiyor. Plantinga'nın meşhur özgürlük argümanı, teistler tarafından her şeye gücü yeten ve her şeye kadir bir Tanrı'nın varlığı ile kötülüğün varlığı arasında mantıksal bir çelişki olmadığını göstermek için sıklıkla başvurulan bir argüman. Bununla birlikte, Plantinga'nın argümanının belirleyici olduğu konusunda yaygın bir mutabakat var gibi görünse de, Meillassoux'nun da aralarında bulunduğu bazılarına göre, adaletsiz ölümlerle karşılaşıldığında duyulan öfke, özgürlüğe yapılan bir çağrı ile asla haklı çıkarılamaz. Ahlaki kötülüğü savunmak için kullanılan standart bir argümanın, bu kötülüklerin daha geniş bir bağlamda, şeylerin daha büyük resmi içinde konumlandırılması gerektiğine işaret etmekte. Örneğin, özgürlüğün savunulması savaşmayı gerektiriyorsa, o zaman savaşın kötülüğü anlaşılabilir. Meillassoux bu iddiayı iki argümanla çürütmektedir: (a) 'Tarihin suçları'nın, insanlara bunları işleme özgürlüğü verildiği için meşrulaştırıldığını söylemek, bir katliamı önleme yetkisi verilen ancak daha sonra özgürlük adına bunun gerçekleşmesine izin veren bir politikacıya benzer. Bu özgürlüğün kötüye kullanılmasıdır çünkü Tanrı'yı gücünü kullanmadaki başarısızlığından muaf tutmaya çalışır; (b) ayrıca bu tür bir akıl yürütme, başkalarının Tanrı'yı taklit etmeye başlamasıyla daha kötü bir senaryo olasılığı yaratır. Örneğin, politikacıların, özgürlüğün bir armağan olduğunu gösterdiği gerekçesiyle katliamları teşvik ettiği düşünülebilir. Bu tür bir akıl yürütmeyle, özgürlüğün varlığı başkalarının acı çekmesini sağlayan bir bahane haline gelir. Plantinga'nın özgürlük argümanının yalnızca ahlaki kötülükler için geçerli olduğu, dolayısıyla doğal kötülüklerin gerekçelendirilmesi meselesine dokunulmadığı belirtilmelidir.


“Kadir-i mutlağa, ilahi yaratıcıya, yaratıcı ve idareci işlevlerini yüklemek, onu altında ezileceği saldırılara açık hala getirmektir. Tüm sapkın düşünceliler arasında, kötülüğün hokkabazlığına karşı en güçlü biçimde diklenmiş ve kötü tanrının şanına ona duyduğu nefretle en çok katkıda bulumuş kişi olan bir Markion’a kulak vermiş olsaydık tanrı ne kadar uzun ömürlü olurdu. “


Kötü Tanrı o büyük gözüyle bizi izleyen tanrı değildir. Demiurgosun kendi hayrına olan bizim selametimizi  daha da kötüleştirmeye yönelik işleri vardır. Tüm günahlarımızı ve yetersizliklerimize duyduğumuz büyük pişmanlığımıza feda ettiğimiz dualarımız ile kendimizi ona şikayet ederiz. Onun görebileceğinden ya da izlediğinden değil de zorla kendimizi duyurma ihtirası içerisinde olduğumuzdan. Bu nedenle pişman olmayan insanın, dürüstlükten ya da ahlaktan vazgeçmiş insanın işleri hep rast gitmiştir. Kendini şikayet etmeye ihtiyacı yoktur çünkü, Demiurgos’un dikkatini çekemez, onu göremez. Foucault'nun panoptikonunda gardiyan özneler, dünya hapishanedir. Demiurgos’un iktidarı çürüyen bir belirsizlik ve körelmiş bir gözden ibarettir. 


Kaynakça:

 

E. Cioran, Yeni Tanrılar, (Çev. Murat Erşen) Redingot Yayınları (2019)

Meillassoux Sözlüğü. Birleşik Krallık: Edinburgh University Press, 2015. Harman, Graham. Spekülatif Gerçekçilik: Bir Giriş. Birleşik Krallık: Polity Press, 2018. Quentin Meillassoux ve Kötülük Problemi Üzerine,

Meillassoux, Quentin. "Öteki Dünyanın İçkinliği." The Grandeur of Reason, 

Q. Meillassoux. Spekülatif Materyalizm. (Çev. Kağan Kahveci) Pinhan yayınları. (2022)

bottom of page