top of page
MEİLLLASSOUX: İLAHİ YOKLUK (AÇILIŞ ARGÜMANI)

MEİLLLASSOUX: İLAHİ YOKLUK (AÇILIŞ ARGÜMANI)

BURAK HAVA

29 Mart 2024

Dünyanın anlamının olmaması, fizik yasalarının umut kırıcı daimiliğinden gözlerini alamayan yarı-dindar, yarı-ateist absürtlük anlayışı ile aynı görünmemelidir. Anlam yokluğu artık Sartre’cı kökündeki gibi değildir.

Eğer bir gün çıkmayı başarırsa Meillassoux’nun büyük eserine vereceği, 1997 yılında savunduğu doktora tezinin adıdır İlahi Yokluk. Kendi ontolojisinin çekirdeğini oluşturan “Sonluluğun Sonrası”ndan bu yana geceleri beni uyutmayan, ex nihilo şekilde zuhur eden düşünce ataklarımın nedeni olan Meillassoux’yu anladığım şekilde yazacağım.


Meillassoux; bilginin sadece insan deneyimiyle sınırlı olmadığını, varlığın kendisinin insan zihninden bağımsız olarak anlaşılabileceğini, varlığın temelindeki mutlak rastlantısallığı ve bu rastlantısallığın, herhangi bir önceden belirlenmiş amaç, anlam veya neden olmaksızın var oluşu şekillendirdiği fikrini merkeze aldığını ve  gerçekliğin temel yapısı, herhangi bir tanrısal müdahale veya metafiziksel determinizm tarafından değil de, tamamen rastlantısallık tarafından belirlendiğini giriş yazısında tanımlamıştım. O’na göre mutlak olumsallık tamamen her şeyin nedenidir. Bu hali ile İlahi Yokluk  ise bu  ontolojinin biraz daha öz, tanıtıcı ve retorik kısmı.. (şimdilik)


Doğa yasalarının daimiliğine olan inancın dinsel batı kökeninde onların değişmezliği hususunda en romantik teistte yahut ateistte bile büyük bir fikir birliği ve tutku vardır. Yani doğa yasaları sanki hiç değişmesi mümkün olmayan hatta herhangi bir rastlantısallığı tabi olmayan bir inanç gibidir onlar için. Neden değişmeyecekmiş? Yahut hiç değişmemiş olması, hiç değişmeyecek olması anlamına mı gelecekmiş? Doğa yasalarının (Doğa yasası derken yalnızca dünya ile sınırlı olan şeylerden söz etmiyorum, mesela bir yer çekimi yahut entropi) evren gözlemlediğimiz kadarı ile, nasıl ki antroposentrik (İnsan merkezli, yahut insan için) değilse, yasaları da aynı oranda değildir.


Antroposentrik olmamasının ispatı için çok uzun uzadıya düşünmek gerekli değildir aslında. Mesela evrenin ta diğer ucunda oluşan bir süpernova patlamasının insan için hiçbir önemi yoktur. Başka bir gezegende meydana gelen depremin insan için hiçbir önemi yoktur. Özneyi buradan çıkardığımızda tüm bunları nasıl gerekçelendireceğiz?


Yalnızca olumsaldır. (olumsal, zorunsuz) Yasaların çökebileceğine inanmak, mucizelere inanmak gibi, tanrıların doğaüstü güçlerine inanmak gibi bir şeydir onlar için. Ne var ki yasaların çökmeyeceğini düşünen birisi aslında bunu tanrıların garanti ettiğini baştan kabul etmiş gibidir. Çünkü tanrıların, ve sadece onların, yasaların değişmezliğini ortadan kaldırabileceğine inanır aslında. Ve yasaları ebedi bir düzenle destekleyecek kadar katılaştırmak ancak imanla mümkündür. Bu inançta yasaların kırılmazlığına iman etmek tabiri vardır.  Dünyanın ötesinde, onun olduğu gibi devam etmesini garanti eden hiçbir şey yoktur. Yasaların birer olay olma koşullarına geri getiren fenomenlerin ötesinde daimi bir düzenin olmamasıdır. Yasalar kırılırlar; bir güç onları ortadan kaldırdığı için değil, hiçbir güç onları yerinde tutamadığı için. Evrenin mutlak yasalarının değişmezliği kanunlaştırılmıştır evet. fakat buradaki kanun, evrenin yapısını ve sabitlerini anlamak ve üretmek içindir. Eğer bizimkine benzeyen başka bir evren olsaydı ve bu evrende tamamen başka kanunlar olsaydı  muhtemelen o evrenin kanunlarını düşünürken  “Adeta değişmez, bizim için yaratılmış ve sabittir” denilecekti. Yine aynı şekilde o evrenin kanunlarının tamamen rastlantısal olduğu unutularak bir evren panoraması çizilecekti. 


Dünyanın anlamının olmaması, fizik yasalarının umut kırıcı daimiliğinden gözlerini alamayan yarı-dindar, yarı-ateist absürtlük anlayışı ile aynı görünmemelidir. Anlam yokluğu artık Sartre’cı kökündeki gibi değildir. Güçleri ile üzerimizde tahakküm kuran kütlelerin anlamsızlığıyla bulantı duymak değildir absürtlüğü görünür kılan. Sartre felsefesinde, insan her şeyden önce, kendisini manasız bir varlık ve beyhude bir hayat karşısında bulmaktadır. Zira bu varlık yaratılmamıştır, hiçbir sebebe dayandırılamayacağı için de gereksiz, fazla ve saçmadır. Bu durum ile karşı karşıya gelme, insanda bir irkilme ve tiksinme hali vücuda getirir. Sartre, buna “bulantı” adını vermektedir. (Sartre, Camus gibi egzistansiyalistler, bu akımın ateist kısmında olsalarda, doğa yasalarının değişmezliğine İman ettiklerinden dolayı yarı-ateist yarı-imanlılardır. (Yetim-kulluk buna deniyor aslında)Fakat anlam arayışı yahut anlamsızlık artık Sartre’cı kökündeki gibi değil de, hiçbir şekilde anlam içermeyen bir dünyanın içindeki anlam talebi zuhur etmiş olmasıdır. Şu halde anlamın olmaması, anlamın eylemsiz bir yokluğu olarak değil de, anlamın olmamasının bir oluşu olarak anlaşılmalıdır. Hatta öyle ki bu oluştan bir anlam bile zuhur edebilir. (Ex nihilo zuhur, bir parıltı, hiçten gelen bir anda beliren) Meillassoux için evrenin sonsuzluğu içerisinde zaman kavramının sadece insan beynine münhasır bir şey olduğunu ve bunun sebebinin de düşünebilen tek ölümlü varlığın insan olduğunu düşünürsek "eğer bir tanrı yoksa bile bu gelecekte de var olmayacağı (zuhur etmeyeceği) anlamına gelmez" derken rastlantısallığın mutlaklığına gereğinden fazla vurgu yaptığını söyleyemeyiz. Bu zuhur yaratıcı bir köken gibi en başından beri var olmayan, fakat virtüel olan ve sonda gelecek bir tanrı: imanın değil bilginin konusu bir tanrı..


Sonluluktan Sonra'nın bir noktasında Meillassoux, Kant sonrası felsefenin tamamına karşı  bir suçlamada bulunur. Meillassoux'ya göre biz Mutlak'ı terk ettik. Bu noktada kesinlikle suçluyuz. Ve üniversitelerimizde sonluluk metafiziği hüküm sürerken, terk edilen Mutlak, bir dizi Evanjelik köktencilik ve New Age mistisizmi tarafından sokak köşelerinde ucuza satın alınıyor. Ancak Meillassoux'nun bu suçlamasının kişisel bir anlamı da vardı: çünkü ben de Mutlak'ı  “Temenyeri Köprüsünde” iş dönüşünde terk etmiştim. 


Sınırı olmayan bir kaosun kesin bilgisiyle tekrar ele aldığımız bu anlam umudu açık bir görev verir bize: Henüz var olmayan bir tanrıyla bizi birleştiren, huzursuzluğumuzu oluşturan bağı düşünmek.. 


İşte Meillassoxu'nun açılış argümanı bu şekilde..


Kaynakça:

 

Meillassoux, "Divine Inexistence - The Immanence of the World Beyond"

Q. Meillassoux, Spekülatif Materyalizm. (2022) (Çev. Kağan Kahveci) Pinhan Yayınları.

bottom of page