top of page
POST-NİHİLİSTİK SPEKÜLASYONLAR: ANLAMIN APOPTOZU

POST-NİHİLİSTİK SPEKÜLASYONLAR: ANLAMIN APOPTOZU

BURAK HAVA

29 Mart 2024

Size anlam arzusunun, anlamsızlık kavramından daha gerçek olduğunu düşündüren nedir? 

Hakikat ile sahtelik, gerçeklik ile görünüş arasındaki farka inanmaya devam ettiğim ölçüde kendimi bir nihilist olarak görüyorum. Başka bir deyişle, ben bir nihilistim çünkü nihilizme karşı zaferi hakikati feda etmek pahasına kazanılanların aksine, hâlâ hakikate inanıyorum. Varoluşun anlamsızlığını anlamanın mümkün olduğunu ve anlamı bölgesel ya da sınırlı bir olgu olarak anlama kapasitesinin bilişte temel bir ilerlemeye işaret ettiğini düşünüyorum. Ray Brassier 


Post nihilist düşünce, bireyin yaşamı kendi şartlarında kabul etmesi ve kendi değerlerini yaratması gerektiğini savunan bir düşünce şeklinde açılış yapabiliriz. Tıpkı Derrida’daki gibi post-yapısalcılık nasıl zirveye çıktı ise Nihilizm’de kariyerinde Nietzsche ile zirvesini görmüştü. Ancak Nihilizim’in yıkıcı ve kahredici tutumundan dolayı ayakta durabilmemiz mümkün değildi. Bu şekilde, post nihilizm, nihilizmin pesimist tutumuna bir nevi antitez olarak işlev görerek, yaşamın zorluklarına rağmen anlam ve değer üretme çabasını merkeze alabilir.  Kavram olarak günümüzde Nihilizm’in sona erdiği ve artık post-nihilistik bir çağda yaşadığımız anlamına gelmiyor bu. Daha ziyade felsefe içindeki bir geçişi, değişimi, bir dönüşümü ifade ediyor. (yada post yapısalcılık sonrasını) 


Aynı şekilde Spekülatif Realizm ise düşüncenin nesneler dünyası üzerindeki etkisini sorgulayarak, felsefenin geleneksel sınırlarını zorluyor diyebiliriz. Bu, nihilizmle olan bağlantısında önemlidir çünkü spekülatif realizm, varlığın temelindeki anlam veya amaç fikirlerini reddederken, aynı zamanda gerçekliğin insan algısından bağımsız bir şekilde keşfedilebileceğini öne sürüyor. Zaten her iki düşünce de  insan merkezli anlayışları sorgulamasında yatıyor. Nihilizm, varlık ve değerlerin anlamsızlığını savunurken, spekülatif realizm, gerçekliğin (Buna varlık ve değer diyeceğim.) insan algısından bağımsız olduğunu iddia ediyor. Bu bağlamda, her iki felsefe de, insanın evrendeki yerini ve bilginin sınırlarını yeniden düşünmeyi gerektiriyor. Bu bağlamda sunduğu, gerçekliğin insan deneyiminin ötesinde bir varlık alanı olarak kabul edilmesi, post-nihilizmin çabalarına geniş bir oyun alanı sunabilir. Bu alan içinde, varlığın anlamının yeniden inşası için alternatif yollar arayabilir. Örneğin, teknolojinin, sanatın ve bilimin sunduğu yeni perspektifler, insanın evrendeki yerini yeniden değerlendirmesine ve kendi varlığını yeni bağlamlarda anlamlandırmasına olanak tanıyabilir. 


Spekülatif Realizm post-nihilist bir felsefedir, çünkü madde ve ruh arasında bir fark olmadığını, ikisinin de aynı şeye verilmiş farklı isimler olduğunu ve korelasyonun madde ve ruhu ayıran dualist bir hayal ürünü bir kurmaca, gerçek dışı bir fantezi olduğunu ifade eder. Spekülatif Realizm işte bu yüzden korelasyonu reddeder. Mesela evrenin sonsuzluğu içerisinde zaman kavramının sadece insan beynine münhasır bir şey olduğunu ve bunun sebebinin de düşünebilen tek ölümlü varlığın insan olması dolayısı ile zaman kavramı yalnızca insan için bir anlama sahip olduğu bu nedenle zamanın kendinde şey gibi görülebilirliği yahut güneşin ömrümün 4.5 milyar yıl olmasından dolayı insanlığın hali hazırda aslında ölü bir nesil olduğunun tespiti gibi. 


Aslında anlamın yaşam için gerekli veya içsel bir durum olmadığını düşünebiliriz. (çok fazla aslında diyorum) Bir anlamın bulunabileceğini inkar etmiyorum, ancak onu varoluşun yüce amacı değil, ikincil bir arayış olarak görüyorum. Postnihilizmin temel aksiyomu olarak anlamın gerekli olmadığını düşünmemiz gerektiğini düşünüyorum. Evrensel bir anlatıdan ziyade bireyin yolculuğuna odaklanmak gerektiğini zannediyorum. Bana göre insanın en yüce amacı ve motivasyonu insan kalabilmek ve bitmek bilmeyen bir bilgi iştahına sahip olabilmesidir. Bu anlam, tüm dini kisveden ve tradisyonel şeylerden bağımsızdır. Dürüst kalabilmek, sevgi ve şefkat barındırmak, kötülük yapmaya duyulan utanç, hayvan sevgisi yahut nezaket, herhangi yüceliğin öğütlediği için inşa ettiğimiz bir ahlak olmamalı, insan olmanın gerekliliği nedeniyle var olan bir yapı olmalıdır. 


Vonnegut'un Titan Sirenleri kitabında Vonnegut, insan çabalarındaki anlamsızlığın arka planına karşı çalışmalarında inanılmaz derecede derin bir nezaket ve sevgi değeri aktaran bir absürdisttir. (Can yayınlarından okuyabilirsiniz.) "insanlar anlamsız bir dünyada anlam arama/yaratma makineleridir.” Vonnegut, hayatın anlamının, etrafta sevilecek olanları sevmek olduğuna inanıyordu, ancak anlama yalnızca insanların karar verebileceğine, bunun insana ait bir yeti olduğuna ve evrenin genel olarak "anlamlılık" yetisine sahip olmadığına inanıyordu. Çünkü evrenin anlamsızlığı karşısında nihilist düşünce bile anlamsızdır. Hatta post-nihilizmde hiçbir şey bir anlam ifade etmez çünkü her şey şakadan ibarettir. Hiçbir şey ağır ve kasvetli değildir çünkü hiçbir şey onu ağır ve kasvetli kılacak kadar anlam taşımaz


Size anlam arzusunun, anlamsızlık kavramından daha gerçek olduğunu düşündüren nedir?  


Bilim istese de istemese de metafizik varsayımları barındırır. Metafizik varsayımlarından hangilerinin ampirik olarak verimli, hangilerinin engelleyici ve gereksiz olduğunu söyleyebilmesi için bunların farkında olması çok daha iyidir. Tamamen a priori, koltuk metafiziği fikri bana savunulamaz gibi geliyor. Bu, metafizikte a priori argümana ve saf kavramsal yapıya yer olmadığı anlamına gelmez; ancak kavramlar arasındaki ilişkilere ilişkin argümanlardan var olana ilişkin temel sonuçlara varmanın meşru olmadığı anlamına gelir. Bu açıkça Kant'ın bir emridir, ancak benim gibi Kant'ın kendi aşkınsal idealizmine ne kadar karşı çıkmak istense de, bugün de geçerli olduğun gerçeğini atlatamıyorsunuz.


Bu anlamsızlığı yeniden nitelendirmek yahut anlamsızlık evrensel kümesinde, özne denen rizom kümenin alt kümesinde bir anlam tesis etmek demek, evrensel küme, özne kümesinin de onun alt kümesinin de tümleyeni olacağından kişisel bir yol için yerleşik olması gerekmektedir. Belki de Badiou’nun anti-felsefe seminerlerlerini gerekçe almamız gerekiyordur. Çünkü Badiou'nun antifelsefe seminerlerinin amacı, felsefenin sınırlarını sorgulamak ve felsefenin geleneksel konumlandırmasına meydan okumaktı. Özellikle çağdaş felsefi geleneğine eleştirel bir bakış açısı getirerek, felsefenin ne olduğu ve ne olabileceği üzerine yeniden düşünmeyi amaçladığı biliyoruz. Bunu yaparken yapmamamız gereken tek şey hakkında Ray Brassier'in sözleri ile şimdlik yazıyı burada noktalıyorum. 


Aslına bakılırsa, tektanrıcılığa karşı süregelen felsefi hayranlığı derinden zararlı olarak görüyorum ve filozofların daha fazla 'Tanrı konuşması' yapmasını önlemek için bir moratoryumun ilan edilmesi gerektiğini düşünüyorum. 20. yüzyıl felsefesinin çoğunda bilimsel rasyonalite eleştirisinin teolojik temaların yeniden canlandırılmasıyla el ele gitmesinin yalnızca bir tesadüf olduğunu düşünmüyorum. Din, elbette derinlere kök salmış insan ihtiyaçlarını karşılıyor, ancak tektanrıcılığın her zaman bilimin ve hakikatin yanında olduğunu iddia eden zararlı revizyonizmin aksine, epistemik ilerlemeyi sürekli olarak engelleyen bilişsel bir felaket olmuştur. İnsan bilgisi din sayesinde ilerlememiştir, asla din sayesinde ilerlememiştir. Filozofların bununla hiçbir ilgisi olmamalıdır.”


bottom of page