top of page
POST YAPISALCI KEK

POST YAPISALCI KEK

BURAK HAVA

29 Mart 2024

Bir gün Saussure ile birlikte bir kek yapmaya karar verdiniz. İkinizinde tamamıyla moleküllerine kadar aynı malzemeleri kullandınız. Aynı kaplara koyup aynı sıcaklıkta aynı fırınlara koydunuz. Aynı sürede piştikten sonra tadım aşamasına geldiğiniz vakit aynı keklerden birinin tadı nasıl oldu ise annenizin yaptığı keke benziyordu. Peki ama nasıl? 

Ferdinand de Saussure, modern dilbilim ve yapısalcılık teorisinin temellerini atan İsviçreli bir dilbilimcidir. Saussure'un düşünceleri, 20. yüzyılın başlarında, özellikle 1916'da ölümünden sonra öğrencileri tarafından derlenen ve yayımlanan  “Genel Dilbilim Dersleri" adlı eserinde toplanmıştır. Saussure, dilin yapısını anlamak ve dilbilim çalışmalarına yeni bir yön vermek için çeşitli önemli kavramlar ve ayrımlar öne sürmüştür. Bu kavramlar yapısalcılık akımının gelişiminde büyük rol oynamıştır.


Kendisi dilin bir sistem olarak incelenmesi gerektiğini ve bu sistemin küçük birimlerden (signifier ve signified) oluştuğunu öne sürer. Bu bakış açısı, dilin sadece sözcüklerin toplamından ibaret olmadığını, aynı zamanda bu sözcüklerin birbirleriyle ve kültürel bağlamlarıyla olan ilişkileri aracılığıyla anlam kazandığını vurgular. Yapısalcılık, bu nedenle, dilin nasıl anlam ürettiğini ve bireylerin dünyayı nasıl deneyimlediğini anlamak için temel bir araç olarak görülür.

Mesela "gösteren" (signifier) ile "gösterilen" (signified) arasındaki ilişki; Gösteren, ses dizisi veya yazıda görülen fiziksel formdur; gösterilen ise bu formun zihinde uyandırdığı kavram veya anlamdır. Örneğin, "ağaç" kelimesi bir gösterendir ve bu kelimeyi duyduğumuzda ya da okuduğumuzda zihnimizde beliren ağaç imgesi gösterilendir. Saussure'a göre, bu ilişki tamamen keyfidir, yani gösteren ile gösterilen arasında doğal bir bağlantı yoktur.


Burada keki koca bir metin olarak düşüneceğiz.


Bu bağlamda 1 kaşık şeker, 1 kaşık kabartma tozu, 1 yumurta ve 1 kaşık unla 1 dilim yahut 1 tane kek yapmak üzerei karıştırıp fırınladığınız bu keki yapısalcı bir metod ile hazırlamış olursunuz. Çünkü;


  • Yapısalcılık, dilin, kültürel pratiklerin veya toplumsal kurumların izole edilmiş elemanlarından ziyade, bunların bir sistem içindeki ilişkileri aracılığıyla anlam kazandığını savunur. Bu sistem içindeki her birim, diğer birimlerle olan ilişkisi nedeniyle önemlidir ve yalnızca bu bağlamda anlam ifade eder.


Yapısalcılığın etkisi, 1960-70 yıllarından itibaren eleştirilere de maruz kalmıştır. Bu eleştiriler, özellikle dilin ve kültürel yapıların daha dinamik ve değişken olduğunu, anlamın sabit ve katı yapılarla tam olarak açıklanamayacağını vurgulayan post-yapısalcılık akımı tarafından öne sürülmüştür. Michel Foucault, Jacques Derrida, Lyotard ve Gilles Deleuze gibi ağır abiler, yapısalcılığın varsayımlarını sorgulayarak, anlamın daha çok bir müzakere ve etkileşim süreci olduğunu savunmuşlardır.

Jacques Derrida, özellikle, metinlerin yapısöküm yöntemiyle analiz edilmesi gerektiğini savunarak, metinlerin sabit anlamlar üretmediğini, bunun yerine anlamın sürekli olarak kaydığını ve çoğul olduğunu öne sürmüştür. 

Bu yaklaşım, yapısalcılığın katı dil anlayışına meydan okumuş ve dilin, anlamın ve gerçekliğin daha karmaşık ve çok katmanlı olduğunu vurgulamıştır. 


Mesela; Yapısalcılara göre Post Yapısalcılar, metinleri oldukları şekliyle kabul etmeyip yapı bozumuna uğratmak isterken, metnin aynı zihin (zihinden) yapıdan çıktığını, dolayısıyla bunlarda bir anlam aramaya gerek olmadığı görüşünü benimser. Çünkü anlam her açıdan görecelidir.  Anlamın öznelliği, kültürler ve toplumlar arası derin farklılıkları ortaya çıkarır; neyin değerli, neyin önemsiz olduğu da özneye göre aksiyomlaşır. Bir simge veya ritüel, bir topluluk için derin bir mana taşırken, başka birinde anlamsız kalabilir. Bu nedenle, herhangi bir kesin ve evrensel gerçek iddiası sorgulanabilir. Dolayısıyla, belirli bir metinden mutlak doğruları çıkarma çabası, genellikle metnin yaratıldığı kültürel ve sosyal bağlam hakkında bilgi sağlar, ancak evrensel bir hakikate erişmek iddiasında bulunamaz. Yaşadığımız-algıladığımız ve konuştuğumuz tüm dünyanın mimarının dil olduğuna hemfikirsek bizi mutlak hakikate eriştirecek olan bir şey var ise bunu dil olarak nitelendirmemiz doğrudur şeklinde bir akıl yürütebiliriz. 


Post-yapısalcılık ise özellikle edebiyat, felsefe, sanat, kültür ve eleştirel teori alanlarında etkili olmuş bir akım. Temelde, yapısalcılığın dil, anlam ve insan davranışlarının sabit yapılarla açıklanabileceği varsayımına karşı çıkar. Post-yapısalcılık, anlamların ve gerçekliklerin sabit ve evrensel olmadığını, bunun yerine kültürel, tarihsel ve kişisel bağlamlara göre değişken olduğunu vurgular, dilin ve metinlerin sabit anlamlara sahip olmadığını savunur. Roland Barthes, Jacques Derrida gibi düşünürler metnin yazarından bağımsız olarak çoklu anlamlar üretebileceğini ve "yazarın ölümü" kavramı ile okurun metni yorumlama sürecinde merkezi bir role sahip olduğunu ileri sürmüşlerdir. Derrida'nın "yapısöküm" teorisi, metinlerin nasıl yapılandırıldığını ve nasıl çözülebileceğini analiz eder; böylece, metnin içindeki çelişkileri ve anlam katmanlarını açığa çıkarır.

Eğer okuduğunuz bir metin sizi ağlatırken bir diğerini etkilemiyorsa, metin ikiniz içinde aynı dilde yazılmış olsa dahi anlamları sizin için aynı olmayacaktır. Bu anlamın nedeni metnin yapısı ile ilgili değil de sizin ile ilgili olduğunuzu demek yanlış olmazdı (bu bir tanıtlama değildir.) 


Bu bağlamda 1 kaşık şeker, 1 kaşık kabartma tozu, 1 yumurta ve 1 kaşık unla 1 dilim yahut 1 tane kek yapmak üzere yapısalcı bir metod ile hazırlamış olduğumuz, pişme sıcaklığı ve tepsisine kadar aynı olan bu keki tattığınızda eğer farklı bir tad aldı iseniz (yahut annenizin kekinin tadına benziyor ise) bu postyapısalcı bir kektir.


Kekin annenizin kekine benzemesinin birkaç nedeni var. Bunun bir nedeni  "eşsüremlilik" yani metinler arası ilişkileri ve referansları ifade ediyor; yani, bir metnin anlamının, diğer metinlerle olan ilişkileri üzerinden şekillendiği ve anlaşılabileceği fikrini vuruluyor. Bu kavram, metinlerin birbirleriyle sürekli olarak diyalog halinde olduğunu, dolayısıyla bir metnin tamamen özgün veya izole bir anlam taşımasının mümkün olmadığını savunur. Yani kekin tadı hakkında verebileceğiniz karar, muhtemelen annenizin keklerinin referanslarından ibarettir. Buna bir iktidar sorunu diyebiliriz.

Post-yapısalcılık, iktidarın sadece baskıcı veya negatif bir güç olarak değil, aynı zamanda üretken ve olumlu değişimleri de sağlayabilen bir güç olarak işlev görebileceğinden söz eder. İktidar, bireylerin kimliklerini, bilgiyi, toplumsal normları ve değerleri şekillendirir ve bu şekilde toplumun yapılandırılmasında ve bireylerin davranışlarının yönlendirilmesinde merkezi bir rol oynar. Bu nedenle bu tadı almamızın nedeni anne iktidarıdır. Ya da anne imanı. 


  • Eliade’ye göre insanın inanç faktörü elinde olmadan, bir dış kaynaktan beslenir. Yani inkâr dahi edilen tüm inanışlar, içsel olarak bir inanç eğilimine ve geleneğe tabidir. 


Benim düşünceme göre; bunun nedeni doğumdan itibaren bu açık dış kaynağa, anne tarafından sıva çekilmesidir.  Sıva çekilen tüm inançlar kökten sarsılsa da, hiçbir kireç çözücü tarafından parçalanamaz. Çünkü dış kanaldan beslemeyi engelleyecek tüm faktörler anne iktidarı tarafından denetlenlenir. (...) Michel Foucault'nun iktidar kavramı üzerine çalışmaları, iktidarın her yerde olduğunu ve sadece baskı aracı değil, aynı zamanda bilgi ve gerçeği şekillendirme gücü olduğunu öne sürer ve iktidarın nasıl işlediğini analiz etmeye odaklanır. 


Bir arzu makinesi olarak değerlendirildiğinde; Deleuze-Guattari pozitif arzuyla, arzuyu oedipal arzudan kurtararak pozitif ve üretici bir alana dönüştürürler. Deleuze-Guattari bu dönüşümü gerçekleştirmede pek çok iç içe geçmiş kavramlar serisi kullanır; arzu makineleri, organsız bedenler, sosyal makine vb. Bu iç içe geçmiş kavramlar serisinin amacı arzuyu, yasanın tutsaklığından kurtararak onun içkin akışını gerçekleştirmektir. Çünkü yasaklanarak baskı altına alınan arzu erke dayalı olması nedeniyle, bireyi diğer bireylerin arzularının kölesi kılar. Deleuze-Guattari ise bilinç dışında tutsak edilmiş arzuyu özgürleştirerek  arzuyu üretime yatırırlar. Arzunun negatiflikten kurtulması ise, pozitif fark ve arzu ontolojileriyle oluşan şizoid arzu makineleri ile olanaklıdır. Bu nedenle Deleuze-Guattari arzuyu makine ve makine bağlantıları ile açıklar. Arzu, dünya ve duygular vasıtasıyla kendimiz dışında bizi oluşturan her şeydir. O, bizden akan her şeydir. Bu nedenle arzu bir akıştır. Arzu makinesi de bu akışı ve bağlantıları düzenler.


O halde yediğimiz kekin tadı kendinde değildir. Keki ağzıma attığım zaman tad bilgisine ulaşabilirim. Yanan bir çakmağa parmağımı uzatırsam canım yanar. Ateşin kendiliğinde acı mefhumu yoktur. Acı bilgisi ateşin kendinde değildir. İkincil nitelikler kendiliklerinde mevcut olmadığından kekin tadını ben anlamlandırabilirim. Arzu makinesi post-yapısalcı pozisyonda  kekin tad bilgisini kodluyor ve ağız makinesi ise bu bilgiyi işleyip diğer makineye pasladığını anlıyorum. Ne de olsa arzulamak, nesnesini kendisi üreten yaratıcı bir eylem biçimidir.


Yazıyı Nietzsche’nin “Güç İstenci”nde dedikleri ile bitirmek istiyorum. 

“Olaylarda durup kalan pozitivizme karşı “yani sadece olgular vardır” görüşüne karşı şunu söylemeliyim: Hayır, düpedüz olgular yoktur, sadece yorumlar vardır. Biz zati olarak hiçbir olguyu tespit edemeyiz. Böyle bir şeyi istemek saçmalıktır. Siz her şeyin öznel olduğunu söylüyorsunuz. Ama bu da bir yorumdur. Özne doğrudan doğruya verilen değildir, tersine bir şeye ilaveten vehim edilendir, onun ardında saklı olandır. Sonunda yorumcuyu yorumun ardına koymak gerekli midir? Bu zihnen uydurmadır, varsayımdır. Denilebilir ki “bilgi” sözcüğünün anlamı olduğu oranda dünya tanınabilir. Ama o başka türlü yorumlanabilir, ardında bir anlam yoktur, tersine sayısız anlamları vardır. “Perspektivizm” Dünyayı yorumlayanlar bizim ihtiyaçlarımızdır. İçgüdülerimizin ve onların lehte ve alehte olanları. Her bir içgüdü bir tür egemen olma iptilasıdır, her birinin onun norm olarak diğer içgüdülere empoze etmek istediği perspektifi vardır.”,


Afiyet olsun. 


bottom of page