top of page
QUENTİN MEİLLASSOUX'NUN SPEKÜLATİF MATERYALİZMİNE GİRİŞ

QUENTİN MEİLLASSOUX'NUN SPEKÜLATİF MATERYALİZMİNE GİRİŞ

BURAK HAVA

29 Mart 2024

Hegel’e göre özne ve nesne arasındaki ilişki özne ve nesneyi aşkındır, yani ikisinin de dışında konumlanmıştır. Oysa Meillassoux özne ve nesne arasındaki ilişkinin özne ve nesneye nazaran aynı anda hem aşkın hem de içkin bir boyutta konumlanmış olduğunu söylemektedir.

Badiou'nun (Varlık ve Olay'dan mülhem)"Dünyanın Mantıkları" adlı kitabında "materyalist diyalektik" kavramını öne sürmüş ve bu yeni düşünme biçimini günümüzün egemen ideolojisi olan neo-liberalizmin teorik alt-yapısını oluşturan "demokratik materyalizm"in karşı kutbuna yerleştirmiştir. Badiou’nun hem tarihsel materyalizme, hem diyalektik materyalizme, hem de neo-liberal demokratik materyalizme bir alternatif olarak öne sürdüğü materyalist diyalektiği ilk keşfedenlerden ve başarıyla uygulayanlardan biri Quentin Meillassoux‘dur.


Badiou’nun École Normale Supérieure‘deki öğrencilerinden biri olan Meillassoux ilk kitabı "Sonluluktan Sonra" (After Finitude)’da Spekülatif Materyalizm kavramını ortaya atmış ve epey ilgi görmüştür. Spekülatif Materyalizm’in hayal gücüyle bilimin ve matematiğin epistemolojik düzlemde ontolojik bir boşluk yaratarak dünyaya insan bilincinden ve düşüncesinden bağımsız bakabilme yetisine sahip varlıkların oluşturduğu yeni bir düşünümsel boyuta varoluş alanı yaratmayı amaçlayan bir nevi okuma-yazma stratejisi olduğunu söyleyebiliriz.


Dünyayı kendi bilinç ve düşüncelerine hapseden bağlılaşımcılığa (korelasyonizm) karşı-argüman üretmeye yarayan bu metod Hegel’i diyalektiğin metoduyla benzerlikler arz etmesine rağmen,  Spekülatif Materyalizm’in metodu Hegel’in idealizminin Schellling’in materyalizmiyle yer değiştirdiği, bir başka deyişle Hegel’in idealizmden arındırılarak ruhun ve bedenin sürekli birbirini dönüştürdüğü daha eşitlikçi ve son derece yatay bir ilişki içerisine sokulduğu ve böylelikle de işte Hegelci diyalektiğin kısır-döngüsünün kırıldığı bir izleğe sahiptir. Meillassoux’nun içkinlik konusundaki ısrarı göz önünde bulundurulduğunda diyalektik materyalizmle spekülatif materyalizm arasındaki farklardan bir tanesi daha ortaya çıkıyor.


Hegel’e göre özne ve nesne arasındaki ilişki özne ve nesneyi aşkındır, yani ikisinin de dışında konumlanmıştır. Oysa Meillassoux özne ve nesne arasındaki ilişkinin özne ve nesneye nazaran aynı anda hem aşkın hem de içkin bir boyutta konumlanmış olduğunu söylemektedir.

 

Meillassoux'ya ait Kağan Kahveci tarafından derlenmiş 7 adet makaleden oluşan Spekülatif Materyalizm kitabı şu şekilde;


  • İlahi Yokluk (Açılış Argümanı)

  • Potansiyellik ve Virtüellik  

  • Materyalizm ve Ex Nihilo Zuhur

  • Öte Dünyanın İçkinliği

  • Dogmatizm-Sonrası Dinsel Fanatizmi Düşünmek

  • Metafizik, Spekülasyon, Korelasyon,

  • Yineleme, Tekrar-Yineleme,Tekrar. Anlamdan Yoksun Göstergenin Spekülatif Analizi


Kısa-Özet;

Spekülatif materyalizm, 21. yüzyılın başlarında ortaya çıkan ve geleneksel felsefi yaklaşımların ötesine geçmeyi amaçlayan bir felsefi akım. Bu akım, özellikle bilim ve teknoloji alanındaki hızlı gelişmelerin ışığında, gerçekliğin doğasını ve insan bilincinin bu gerçeklikle ilişkisini yeniden değerlendirmeyi hedefler. Kant'ın "kendinde şey" (yani varlığı hiçbir şeyle ilişki içerisinde olmasına bağlı olmayan, varlığını çevresinden bağımsız ve çevresine kayıtsız bir biçimde sürdürebilen nesnelerin varlığına ilişkin Kant’ın numen kavramı) üzerine kurulu düşüncesinden farklı olarak, insan bilincinin dışında var olan gerçekliği anlamaya ve açıklamaya çalışır.


  • Spekülatif akımların temel savunucuları arasında Quentin Meillassoux, Ray Brassier,Graham Harman ve Iain Hamilton Grant gibi düşünürler yer alıyor.

  • Her biri, bu akımın çeşitli yönlerini geliştirerek, kendine özgü bir yaklaşım sunmakta. Meillassoux, "mutlaklık" kavramını yeniden ele alırken, Brassier “insan bilincini ve nihilizmi ” Harman  “nesnelerin ilişkisellik üzerinden anlaşılmasını” savunurken, Grant “doğanın felsefi” üzerine düşünüyor.


(Ayrıca bknz: Timothy Morton,  Levi Bryant, Nick Srnicek, Manuel DeLanda, Reza Negarestani, Martin Hägglund, Alberto Toscano..)


Spekülatif materyalizm, özellikle metafizik ve epistemoloji alanlarında yeni bir perspektif sunuyor. Bu akım, doğaüstü varlıklara veya metafiziksel açıklamalara başvurmadan, maddenin ve gerçekliğin yapısını anlamaya yönelik bir çaba içindedir. Bu yaklaşım, bilimsel keşifler ve ilerlemelerle uyumlu bir şekilde, gerçekliğin somut ve deneysel yönlerine odaklanıyor. Önemli bir özelliği ise, "korelasyonizm" eleştirisi ile bilinir. Korelasyonizm, insan bilinci ile dünya arasındaki ilişkiyi vurgulayan felsefi bir yaklaşım. Meillasoux'a göre korelasyonizm: İnsanın ancak düşünce ve varlık arasındaki korelasyona erişiminin olabileceği, ama bu iki kavramın herhangi birine birbirinden bağımsız erişemeyeceği kabulüdür. Spekülatif materyalizm, bu yaklaşımı sorgulayarak, insan dışı gerçekliğin de kendi başına bir önemi olduğunu ve insan bilinci olmadan da incelenebileceğini savunur. Bu bakış açısı, felsefenin sınırlarını genişleterek, yeni araştırma alanlarına yol açar.


Akımın ele aldığı bir diğer önemli konu, zaman ve değişim kavramlarıdır. Meillassoux gibi düşünürler, zamanın mutlak doğasını ve değişimin radikal potansiyelini vurgular. Bu, determinizm ve statik varlık anlayışlarına meydan okuyarak, geleceğin açık ve belirsiz olduğunu ve yeni olasılıklara açık olduğunu savunur. 


Korelasyonizmin Eleştirisi;

"Korelasyon fikrinden şunu anlıyoruz: Sadece düşünce ve varlık arasındaki korelasyona erişimimiz vardır; bu terimlerden birine diğerinden yalıtık erişimimiz yoktur. "


Meillassoux, felsefenin temel bir hatası olarak gördüğü "korelasyonizmi" eleştirir. Korelasyonizm, düşünce ve varlık arasındaki ilişkiyi öyle bir şekilde kurar ki, biri diğeri olmadan anlamlandırılamaz. Yani gerçeklik yalnızca insan bilincinin bir yansıması olarak kabul edilir. Meillassoux, bu görüşün gerçekliğin insan bilincinden bağımsız yönlerini göz ardı ettiğini savunur ve felsefenin bu "antroposentrik" (insan merkezci) sınırlılığını aşması gerektiğini öne sürer.


Mesela; bir göle bir taş fırlattınız ve taşın suya düşmesini izliyorsunuz. Bu olayı izlediğinizde, suyun hareketini, taşın düşüşünün yarattığı dalgaları ve belki de suyun çıkardığı sesi deneyimlersiniz. Korelasyonizme göre, bu olayın gerçekliği sizin deneyiminizle, yani taşın suya düşüşünü gözlemlemeniz ve işitmenizle bağlantılıdır. Yani olayın varlığı ve nasıl algılandığı, gözlemcinin deneyimiyle ilişkilidir. Korelasyonizm, gerçekliğin sadece insan bilinci ve algısı aracılığıyla erişilebilir olduğunu öne sürüyor. Sanki taşın suya düşüşü ve yarattığı dalgalar sadece siz orada olduğunuzda "gerçek" oluyormuş gibi bir anlayışa yol açıyor. Taşın suya düşmesi ve yarattığı dalgalar, siz orada olmasanız bile gerçekleşir. Bu olayın gerçekliği, insan gözlemcisinin varlığına bağlı değildir. Yani, taşın suya düşüşü, insan bilinci ve algısından bağımsız bir gerçekliktir. Meillassoux, felsefenin bu insan merkezli sınırlılığı aşması gerektiğini ve gerçekliğin, insan algısından bağımsız olarak da var olduğunu kabul etmemiz gerektiğini savunuyor. Yani gerçekliğin insan algısıyla sınırlandırılmaması gerektiğini savunduğunu söyleyebiliriz.


Meillassoux, "faktisite" kavramını, korelasyonizmin sınırlamalarını aşmanın bir yolu olarak geliştirir. Faktisite, her şeyin "sebepsiz yere başka türlü olabilme" yeteneğine sahip olduğu düşüncesini ifade eder. Bu, doğanın yasalarının temelinde bir tür "hiper-kaos" olduğu ve bu yasaların hiçbir zorunluluk olmaksızın değişebileceği anlamına gelir. Hiper-Kaos kavramı, metafizik zorunluluktan tamamen kurtulmuş bir zaman fikridir, öyle ki onu hiçbir şey kısıtlayamaz: ne oluş ne de alt tabaka. Bu hiper-kaotik zaman, oluşu bile yaratabilir ve yok edebilir, sebepsiz sabitlik veya hareket, tekrarlama veya yaratma üretebilir.


"Şimdi, benim projem Sonluluktan Sonra'da çözemediğim bir sorunu çözmektir, bu çok zor bir sorundur, burada titizlikle ortaya koyamayacağım bir sorundur, ancak şu basit soruyla özetleyebilirim: olgusallık ilkesinden, doğa bilimlerinin matematiksel söylem yoluyla kendi içinde gerçekliği, yani bizim dünyamızı, Hiper-kaos tarafından fiilen üretildiği ve bizim öznelliğimizden bağımsız olarak var olan olgusal dünyayı bilme yeteneğini türetmek, çıkarmak mümkün müdür? Bu çok zor soruyu yanıtlamak, atalarsallık sorununun gerçek bir çözümü için bir koşuldur ve bu benim mevcut çalışmamın teorik sonunu oluşturmaktadır."


Peki ya yalnız bir kır evinde kimse yokken yere devrilen ve parçalanan bir vazoya ne demeli? Bu da korelasyonculuğa bir meydan okuma değil midir, en az Büyük Patlama ya da insanlar yok olduktan çok sonra evrenin ısıyla ölmesi kadar?  Mekânsal mesafe, insan-dünya bağıntısına karşı sadece zararsız bir meydan okumadır. Sonuçta, yalnız kır evinde vazonun parçalanmasına tanıklık edecek kimse olmasa da, bir gözlemci olsaydı, bu gözlemcinin vazonun devrilmesine ve yok olmasına tanıklık edeceğini söyleyebiliriz. Çünkü bu olay hala insan-dünya bağıntısının zaten var olduğu bir dünyada meydana gelmektedir, oysa olayların hem insanların varlığından önce hem de sonra artzamanlı olması, bir gözlemci olsaydı Büyük Patlama'nın şu ya da bu şekilde meydana geldiğine tanık olurdu demeyi imkansız kılmaktadır. Ancak bana öyle geliyor ki Meillassoux sadece varlığımızın yalnız kır evindeki vazo ile zamansal eşzamanlılığının onu zararsız kılmak için yeterli olduğunu ileri sürmektedir. Evin bağıntıdan önce var olmadığı doğrudur, ancak yine de bağıntının dışında vardır ve bu da aynı meydan okumayı yapmak için yeterlidir. "Bir gözlemci olsaydı" manevrasının Nisan 2011'de kırsalda bir vazo söz konusu olduğunda başarılı olurken Büyük Patlama söz konusu olduğunda neden başarısız olduğunu anlamak zordur.


Mutlak Olumsallık Sorunu;

Meillassoux’nun temel tezi, evrenin temelinde "mutlak olumsallık" olduğu yönünde. Bu, evrenin yasalarının her an tamamen değişebileceği ve bu değişikliklerin hiçbir zorunluluk veya neden tarafından belirlenmediği anlamına geliyor. Bu görüşle, Meillassoux, determinizmi ve metafiziksel zorunluluk fikrini reddeder. Ona göre, gerçekliğin temelindeki tek "zorunluluk" her şeyin belirlilik ilintili olabileceği, yani rastgele değişebileceği fikridir. Çoğu zaman anlayışında hem sabitlik hem de oluş, senkronik ve diyakronik, Chronos ve Aeon vardır. Kant zaman ve mekânı zihindeki kategoriler olarak içselleştirirdi bunu. Meillassoux'nun gerçekliği kendi terimleriyle ele alacak mutlak bir kavrama ihtiyacı vardı; hem Varlık ve Oluş kavramlarımızın temelini oluşturan hem de Tüm-olmayan bir zaman anlayışını teşvik eden zaman anlayışımızı dönüştürecek bir kavrama; zamandan önce bütüncül olmayan bir zaman: saf bir üst-olasılığın mutlak zamanı. Onun da belirttiği gibi, bir kavram olarak kaos düzensizliği, rastlantısallığı ve her şeyin ebedi oluşunu gerektirir. Böyle bir kavram olumsallığı, hatta şimdi "süper olumsallık" olarak adlandırdığı şeyi açıklayamaz. Hayır, "bu özellikler Hiper-Kaos'un özellikleri değildir: onun olumsallığı o kadar radikaldir ki, oluş, düzensizlik veya rastlantısallık bile onun tarafından yok edilebilir ve yerini düzen, determinizm ve sabitlik alabilir. Buna “yasaların değişmeyeceği bir gelecek de dahildir.” Bu kavrama, diğer kavramı "olgusallık" ile ima ettiği şeyi tanımlamaya çalışırken rastlamıştır: Bir sınır olarak değil de mutlak olarak düşünüldüğünde olgusallık nedir? Cevap zamandır. Mutlak olarak olgusallık zaman olarak düşünülmelidir, ama çok özel bir zaman..


Mutlak olumsalık, evrenin temel yasalarının, hiçbir zorunluluk olmaksızın, her an tamamen değişebileceği fikrini ifade ediyor. Bu, evrenin yasalarının ve olaylarının, kesin bir düzene veya zorunluluğa bağlı olmadığı, her şeyin rastgele ve beklenmedik bir şekilde değişebileceği anlamına gelir. Bu düşünce, günlük yaşamımızda alışık olduğumuz sabit ve tahmin edilebilir dünya düzenine meydan okumakta. Çünkü mutlak olumsallık altında, evrenin işleyişi ve yasaları üzerine yaptığımız tüm tahminler ve varsayımlar, her an değişebilir ve bu değişimlerin hiçbiri önceden belirlenmiş bir neden veya mantık tarafından yönlendirilmez. Ancak değişmemiş olması değişmeyeceği yahut değişmek zorunda olduğu anlamına gelmiyor.  Mutlağın insan zihni dışında düşünülemeyeceği fikrini eleştiren meillassoux, mutlağın insan zihninden bağımsız bir olumsallık olduğu fikrini savunmakta.


Dünyanın 4.5 milyar yaşında olduğu düşünüldüğünde insanın henüz var olmadığı dönemlere ve zamanlara ait olan bilgiye ilişkin açıklama yapılması gerektiğini düşünen meillassoux, Kant’ın fenomenolojisini yahut Heidegger’in dünyayı yalnızca bilincimizin sınırı ile bilebildiğimiz, yine/yahut Wittgenstein'ın dünyayı yalnızca dilimizin sınırları içerisinde bilebileceğimiz fikrini dolaylı olarak reddetmiştir. 


“Aslında her şey çökebilir: ağaçlardan yıldızlara, yıldızlardan yasalara, fizik yasalarından mantıksal yasalara; ve bu, her şeyin yok olmaya mahkum olduğu üstün bir yasa sayesinde değil, ne olursa olsun her şeyi yok olmaktan koruyacak üstün bir yasanın bulunmaması nedeniyledir.”


(Daha detaylı olarak “Hume’un problemi” Potansiyellik ve Virtüellik bölümünde inceleyeceğim.)


Arke-Fosil Sorunu;

Meillassoux, "arke-fosil" argümanıyla, dünyanın insan bilincinden bağımsız olarak var olduğunun kanıtlarını sunar. Fosiller, dünya üzerindeki yaşamın başlangıcından önce var olan ve dolayısıyla insan bilincinden bağımsız olarak varlığını sürdüren jeolojik veya astronomik fenomenlerdir. Bu fenomenler, korelasyonist yaklaşımın sınırlarını gösterir ve gerçekliğin insan algısından bağımsız bir boyutunu kanıtlar. (Yani Fosillerin kendinde-şeyler olarak, yani insan bilincinden bağımsız bir biçimde var oldukları boyutu)


Sonluluktan Sonra adlı kitabında öne sürdüğü üzere eğer fosiller insan bilincinden önce var olabiliyor ve bilim bunları tüm çıplaklığıyla ortaya koyabiliyorsaydı şayet, demek ki insan bilincinden, algısından, duyumundan bağımsız maddi bir gerçeklik vardı. Kant’ın kendinde-şey dediği, görüngüler dünyasını aşan numenal düzleme ait olan ve insanın beş duyusuyla algılayamayacağı, bilemeyeceği, fakat aklıyla düşünebileceği bir boyut hakikaten de vardı. 

Arke-fosil, insan varlığından önce var olan ve dolayısıyla insan algısı veya bilinci tarafından üretilmemiş gerçekliklerin varlığını gösteren fiziksel kalıntılar. Bu tür bir fosil, dünyanın ve içindeki yaşamın, insan bilincinden ve algısından bağımsız olarak var olduğunu ve tarih öncesindeki dönemlere ait bilgiler taşıdığını kanıtlar. 


Meillassoux, bilimin ve matematiğin, gerçekliğin mutlak yönlerine erişebileceğimiz araçlar olduğunu savunmakta. Bu, korelasyonizmin ötesine geçen bir rasyonalizm türü ve matematiksel bilginin, düşünceye bağımlı olmayan gerçeklikler hakkında kesin bilgiler sağlayabileceğini öne sürüyor. Kendisinin Badiou’nun öğrencisi olduğu anlaşılıyor.  Özellikle Mutlak sorununu düşünürsek..



Kaynakça

 

Ölümsüzlük teorisi & Gilles Deleuze - Cengiz Erdem

Q. Meillassoux, Sonluluğun Sonrası. (2020). (Kahveci K, Çev.) İş Bankası Yayınları

Q. Meillassoux, Spekülatif Materyalizm. (2022) (Kahveci K, Çev.) Pinhan Yayınları

BALANUYE, Ç. (2017). Yeni Gerçekçiliğin Kant Gerilimi. Mavi Atlas, 5(2), 289-301. 

Meillassoux, "Spectral Dilemma", 263; Meillassoux, "The Immanence of the World Beyond

Žižek, Slavoj. Hiçten Az: Hegel ve Diyalektik Materyalizmin Gölgesi. Londra: Verso, 2012.

Graham Harman, Meillassoux’s Virtual Future. Continent 1 (2):78-91 (2011)


bottom of page